rss
email
twitter
facebook

Tuesday, November 24, 2009

SAYIKLARKEN AYIKLAMAK

SAYIKLARKEN GERÇEKLERİ AYIKLAMAK

Bir dili bilmek illa da onu konuşabilmek değildir.
Ne geri çekilip kaçan reddiyeci ne de başım gözüm üstüne tarzı kültürümüzün dili değildir.
Batı’nın tahtından indirdiği Doğu’nun gizli gizli taptığı şeylerden biri alık akıl ve mantıktır.
Sosyal bilimlerin ihmali objektivite ve positivism safsatalarının kültür içinde kurumsallaşmasına yol açmıştır.
Kendini başkasının gözüyle gören her kültür yenik kültürdür.  Her kültürün dili onun grameri ve morfolojisi ile ile ortaya çıkar.  Esaret, kabadayılık ve ne kendini ne de hayran olduğunu tanımama bir 3. dünya kompleksidir ve bunu en çok onların “aydınları” duyarlar.
Batı’nın eleştirisini bile batılıların yaptığı kadar yapabilen, kendisini onların sevdiğiince seven bir  kültür yoz bir kültürdür.
Batılılık veya Batıcılık onların yattığı gibi yatma onların kalktığı gibi kalkmak onların tükettiğni tüketmek değil onların varsa demokratik demokratik anlayışlarını içe sindirmektir.
Bu da kendi hakkında bile bilgisi olmayan, hukuku  “töre”  ve “-izm”lere  ilzam eden bir  nmantıkla olmaz.
Söylemin ya ayıp ya günah ya da kanundışı gibi gibi ifadeleri aslında yapılanmasının herkesçe paylaşımmayan bir mantığa dayandığı anlamına gelir. Hukuk ve mesuliyet ortadan kalkar, yerini ferdi ve zümrevi bazda kanun feodaliteleri alır.
Tapınaklar bir budist rahip edasıyla içilerinde kendimizi kaybettiğimiz mekanlar, papaz edasıyla günak çıkardığımız  yeni günahlar içi böylece yeni alanlar açtığımız mekanlar gibidir.
            Sani-i Kainat hayata en büyük anlamı katandır.  Cahiliyye arabını yaptığı gibi fizyolojik ve psilolojik tatmin odağı değil...
Batı’da hükümetler değil sivi toplum örgütleri yönetir ülkeleri; biz hala maç seyretmekle onu oynamayı biribirine karıştırıyoruz.
            Kainatı ve insanı insanı yaradan ALLAH, yaratılan kainattaki şehir ve garabetleri de kullar yaparlar.
            Sabır ve tevekkülün mantığı, her işi Allah’a havale etmek anlamına olmasa gerektir...Onun yardımına binaen kulların da yapması gerekenler her zaman vardır.
            Cemiyet illa da cem olmak anlamına gelmez, insanın irade yapan iradeyi yok etmek cemiyetlerin en önemli vazifesi gibidir.  Muhal olanla hemhal olmak hem cemiyeti hem ferdi öldürür.
            İnsanı insan yapan unsurlardan biri de kelamıdır.  Korku, endişe, menfaat beklentisi olan toplumlarada kelam katmerli bohçalara ve metaforlara bürünür ve yapış yapış apışan biribiriyle kapışan kelam oryantalleri çıkar  ortaya .  Vur patlasın çal oynasın...  Her konuşmanın ya fıkra ya da şiir ya da tartışılmaz iktibasların başlaması bundandır.  Beklentileiniz oranında kelamınızdan israf veya tasarrufunda bulunur insan.  Kalitesini tayin eden bu israf veya tasarrufu sonunda artı veya eksi haneleridir.  Bana yakın olan köle benden uzak olan düşmansa sorun bendedir.  Metafor ve metoniminin sınırlarını zorlayan argumanlar iletişimin bozulduğu yüreğin ya karanlığa, yeraltına veya şuuraltına indiği anlardır. 
            Kelimelerin apoletleri olamaz...
            Her kesimden insanın artık içine sinmiş olan Amerika da insanlar rüya görmeyi hala bilirler ve fakat sivil ve askeri otoriyete  kısaca güç odaklaşması olan yerlere karşı bir şüphe ve ondan kaçacak kadar gerçektidirler.  Rüya göremeyenler ise hayallerine zincir vurmaktaki iradelerini başka alana taşıyamayanlardır.
            Değer yargıları övgü ile sövgüyü geçemeyen toplumlarda tüketmek halkın kendine parasının gücü oranında açtığı özgürlük alanıdır.  Böylece o ihracatçı ülkenin o mutlu sandığı insanları gibi hisseder kendini.
            Halk iradesinin olmadığı yerlerde kültür foklorik düzeyde ve farklı katmanlarında mistik bir kurtarıclık hissiyle kahramalar yaratır ve onun aracılığıyla muharebe yapar.
            Meritokrasi en iyi rejimdir.  Demokrasi bile onunla ancak kısmen yarışır.  Tarihte çok az dönemde yaşanmıştır.
            Bizim ortaçağımız şu an gibidir.  Bütün eziciliğiyle Batının  Ortaçağda yaşadığı  çalkantılar bizde sahneleniyor.
            “Sanatçı” şarkıcıya tekabül ettiği bir kültürel munkabızlık şarlı kalitesinin ise ağlattğı veya oynattğı insanlarla veya yaptığı cinsel çağrışımlarla ölçüldüğü bir toplumun gözyaşı debisi ne kadar artsa müstehaktır.
            İlmin iktibas ve intihalden öteye geçmediği bir toplum.
            Kendi kültürünün kitabını okumaya korkan bir toplum...
            Fitneden korkup fitneye amil olan bir toplum.
            Tevazuyu tekebbürün kılıfına bürüye bir toplum...
            Farklı textle ve kontexler içinde adeta biribirinin türevlerini üretmeye mahkum aynileştime mekanizmaları...
            Fikirsiz inanç, mantıksız akıl ve tefekkürsüz positivizmin burçlarıyla var olan bir toplum.  Halbuki her fert herkesle istişare edebilmeli kimseyi bulamadığınd ise kendisi ikiye bölüp öyle şura meclisi kurmalıdır.
            En iyi senfoni bir bağlamanın alt ve üst tellerinde olduğu gibi kendi içimizden yükselen seslerin havuzundan yayılır.
            Bunu bağlama ekibi için genişletmeye kalkarsanız, ancak tek bir sesin desibelini artırmış olursunuz.  Senfoniyi oluştururan ise farklı seslerin uyumlu birlikteliğidir.
            Herşeyi görebilecek kadar yakın, hiçbirşey duymuyor gibi uzaklarda olmak lazım...
            Bülbülü sevdik, tavuskuşuna anlamlar yükledik tarih boyunca...  Şimdi de devekuşu tuluatlarına sahne ediyoruz gözlerimizi.
            Bir Romalı kadar ülke sevgisi ve sevgi şuuru var mı bizde?  Onlar Roma’da köle olayı Kartaca’da kral olmaya yeğliyorladı...
            Dolayısıyla, artık disiplinle ceberrutluğu, birliktelikle suni olmayı, iyiliği emretmekle amir olmayı, kötülükten uzak tutarken hakim olmayı karıştırıp kutsamayalım.

            Not: Siz gene de bildiğinizi yapınız.




 


0 comments:

Post a Comment