rss
email
twitter
facebook

Monday, November 23, 2009

Amerikalı Kimdir?


                                   AMERİKALI BİR ÇİFTÇİDEN MEKTUPLAR
                                   III. MEKTUP
                                   AMERİKALI KİMDİR?



      
        Aydinlanmiş bir Ingilizin bu kitaya ilk ayak bastiği zaman muhtemelen yüreğini hoplatmiş olan ve hafizasini meşgul eden duygu ve düşünceler hakkinda bilgi sahibi olmayi isterdim. Bu güzel ülkenin keşfedildiği ve buraya yerleşildiği bir zamanda yaşamiş olmaktan büyük zevk almiş olmali; üzerinde yayilmiş olduklari bu kiyilari güzelleştiren bu yerleşim zincirlerini incelediği zaman milli onuru paylaşma duygusunu hissetmiş olmali.Bunlari gören bu kişi kendi kendine der ki; bu benim olaylarla sarsilmiş bir sürü keder ve istek karşisinda üzülmüş ama durmadan dinlenmeden burayi kendisine barinak haline getirmek için çalişmiş halkimin eseridir. Bunlar buraya gelirken hoşlandiklari özgürlüğü ve sahip olduklari şeyleri borçlu olduklari milli vasiflari da beraberlerinde       getirmişlerdir. Burada yeni bir şekille sergilenmekte olan, doğduğu yerin endüstrisini, yaptiklari işlerin izlerini ve tüm sanat fen ve yaraticilik alaninda Avrupa’da yayilip genişlemekte olan akimlarin filizlerini görür. Burada, yüzyil öncesine kadar vahşi tabiatin, ormanlarin ve ekilmemiş alanlarin olduğu bu yerlerde, güzel şehirleri, iyi yollari, meyva bahçelerini, önemli köyleri, geniş tarlalari, düzenli evlerle dolu geniş kasabalari, çayirliklari ve köprüleri görür. Bu güzel manzaranin düşündürmesi gereken ilginç fikirler dizisidir ki bu iyi bir vatandaşin içini yürekten hissedilen bir hazla doldurmasi gereken birşeydir. Burada zorluk bu manzaranin çok geniş bir alani kaplamasi şeklinde meydana gelmektedir. O yeni bir kitaya  geldi, burada şimdiye kadar görmüş olduklarindan farkli olarak, kendini tümüyle onun düşüncesine adamiş modern bir toplumla bütünleşti. Bu toplum, Avrupa’da olduğu gibi, herşeye sahip olan Lordlardan ve hiçbirşeyi olmayan bir sürü insandan oluşmamiştir. Burada Aristokrat aileler, saraylar, krallar, papazlar, kilisenin hakimiyeti, görünmez güçlerin çok iyi görünenlere verilmesi, binlerce kişiyi çaliştiran işverenler, lüksün büyük incelikleri yoktur. Zenginlerle fakirler, Avrupa’da olduğu gibi, birbirinden tümüyle uzaklaştirilmamişlardir. Bir kaç kasaba haricinde Nova Scotia’dan Bati Florida’ya kadar hepimiz topraği işliyoruz. Biz saban insanlariyiz, çok geniş bir alana yayilmişiz, birbirimizle iyi yollar ve gemilerin geçebildiği büyük nehirlerin yardimiyla haberleşiriz, yumuşak bir hükümetin ipeksi bağlariyla birleştirildik., hepimiz güçlerinden korkmadan kanunlara saygi gösteririz çünki  bu kanunlar adildir. Biz hepimiz zincire vurulmamiş ve sinirlandirilmamiş bir endustri ruhuyla canlilik kazandik çünki herkes kendisi için çalişir. Eğer bu insan kirsal kesimlerimizi dolaşirsa düşman gibi duran şatolar, kibirli malikaneler yerine, içinde siğirlarla insanlarin birbirini isitmaya çaliştiği ve bayağilik, duman ve fakirlik içinde ikamet ettikleri çamurdan kulubeler ve sefil kabinler görür. Buralarda yaşayan halkimiz arasinda tek tipte ve terbiyeli bir rekabet doğar. Ağaç evlerimizin en adisi bile kuru ve rahat bir ikamet yeridir. Hakimlik yada tüccarlik kasabalarimizin en önemli ünvanlaridir. Ve kirsal kesimde ikamet eden insanlarin tek ünvanlari ’çiftçi’ dir. Onun kendisini sözlüğümüze adapte etmesinden önce, aslinda şeref ve asaletin kazanilmasi için çok kisa olan,  belli bir zaman geçmesi gerekmektedir. O şahis bir pazar günü buralarda, evde kendileri yaptiklari temiz ve düzgün bir şekilde giyinip arabalarinin arkasinda kurulup oturan veya bu mütevazi arabasini bizzat kendisi kullanan  saygideğer çiftçilerle onlarin karilarindan oluşan bir cemaat görecektir. Bunlarin arasinda tahsil görmemiş olmasina rağmen hükümetin baş makamlarini işgal eden memurlarla bunlari koruyan silahtarlari göremez. Görebileceği tek şey bağli olduğu grup kadar basit bir insan ve sirf başkalarina muhalefet olsun diye  gürültü yapmayan çiftçilerdir. Burada uğruna yorulduğumuz, aci cektiğimiz, kan ağladiğimiz prenslerimiz  yoktur. Biz şu anda dünyada var olan en mükemmel toplumuz. Burada insanlar, olmalari gerektiği gibi, özgürdür ayni zamanda bu güzel eşitlik, birçok diğer yerde olduğu gibi, geçici de değildir. Birçok kuşak büyük göllerimizin kiyilarini içerilerden gelen milletlerle tamamen doldurulmuş olarak veya Kuzey Amerikanin bilinmeyen sinirlarini tamamen nüfuslanmiş olarak göremeyecek. Henüz hiçbir Avrupali bu büyük ülkenin yarisini dahi dolaşmamişken,bunun uçlarinin nereye kadar vardiğini kim söyleyebilir? Bunun  kaç milyon insan besleyip büyüteceğini kim söyleyebilir? 
         Bu yolcunun ikinci arzusu bütün bu insanlarin nereli olduklari nereden geldiklerini bilmek olacaktir. Bunlar Ingilizler, Iskoçyalilar, Irlandalilar, Fransizlar, Almanlar ve Norveçlilerden oluşan bir karişimdir. Bu karişimin çocuğu olarak şimdilerde Amerika diye adlandirilan yariş doğmuştur. Ayni zamanda doğu vilayetlerinin de saf  Ingilizlerden oluştuğunu da kabul etmek gerekir. Ayni zamanda bir çoğunun daha da içiçe girmek istediklerini de duydum, ben kendi payima bunu arzu edenlerden değilim ve şu anki halinin çok daha iyi olduğuna inaniyorum. Onlar bu büyük ve geçerlilik kazanmiş tabloda göze çarpan bir figür çizerler, bunlar ayni zamanda bu on üç eyalette ilginç bir perspektif içinde bir paylaşim içine girerler. Biliyorum ki herşeyi onlara  yansitmak çok moda ama ben yaptiklarindan dolayi onlara minnet borçluyum; topraklarina yerleşmede kullandiklari doğruluk ve bilgeliklerinden dolayi, içinde bulunduklari durumun adabindan dolayi, edebiyata olan ilgilerinden dolayi, bu yarimkürede ilk kez kurduklari üniversitelerden dolayi, şahsen bir çiftçi olmama rağmen, herşeyin kriteri olduğunu bildiğim endüstrilerinden dolayi onlara minnet borçluyum. Hiçbir zaman hiçbir kimse toprağa bu kadar kisa zamanda bu kadar çok şey kazandirmamiştir. Siz saniyormusunuz ki diğer hükümetlerde daha olağan haldeki monarşik haraketler onlari tiksindirici lekelerden temizlemiştir, tarihleri tamamiyle aksini isbat etmektedir.
        Bu büyük Amerika barinağinda Avrupa’nin fakirleri, bir açidan, çeşitli sebeplerin sonucu olarak bir araya gelmişlerdir. Bunlar hangi amaçla birbirlerine hangi ülkeden olduklarini soracaklardi ki? Yazikki bunlarin üçte ikisinin ülkeleri bile yoktu. Oradan oraya gezinen, çalişan ama sefil olan, hayati sonsuza kadar uzanan izdiraplar zinciri olan ve yoksulluk tarafindan köşeye sikiştirilmiş olan bir zavalli: bu insanlar Ingiltereye yada başka bir kralliğa kendi ülkem diyebilir mi? Öyle bir ülke ki, ona verecek ekmeği olmayan, topraklari ona ürün vermeyen bir ülke, zenginlerin kaş çatmalarindan, kanunlarin şiddetinden, cezalandirmalar ve hapishanelerden başka hiçbir şeyle karşilaşmadiklari bir yer, bu gezegen üzerinde bir ayaklik yere bile sahip olamadiklari bir ülke... Hayir! Dolayisiyla, çeşitli durumlar tarafindan sikiştirilan bu insanlar, buraya geldiler. Herşey onlari yeniden oluşturmaya çalişti, yeni kanunlar, yeni bir yaşam tarzi, yeni bir sosyal sistem, burada bu şahislar insanlaşmişlardir. Avrupada ise bu şahislar bitkisel beslenme ve körpeleştiren sağanaklar isteyen bitkiler gibiydiler; bunlar çürüdüler ve istek, açlik ve savaş tarafindan buraya gönderildiler ama şimdi yeniden dikilmenin gücüyle güçlendiler ve kök saldilar. Önceden bunlar ülkelerindeki, fakirler listesi haricinde, hiçbir listede yer almamişlardi, ama burada vatandaş statüsüne giriyorlar. Hangi görünmez güç sayesinde bu şaşirtici şekil değişimi oluşturulmuştur? Kanunlarin ve endüstrileşmenin gücüyle. Kanunlar, müsamahakar kanunlar, onlari kabul işaretiyle damgalayarak buraya geldikleri anki halleriyle  muhafaza ediyorlar. Emeklerine karşilik büyük ödüller alirlar, bu ödüllerin toplanmasi ise onlara toprak sağlar bu topraklar özgür insan statüsü, bu statü ise insanin muhtaç olduğu tüm faydali şeyleri sağlar. Bu kanunlarimiz tarafindan düzenlenmiş en büyük sistemdir. Peki bu kanunlarin kökeni nereye dayanmaktadir? Hükümetimize, peki hükümetimizin ki? O ise orjinal dehadan ve krallik tarafindan belirlenip onaylanmiş insanlarin güçlü kuvvetli emllerinin sonucu olarak ortaya çikmiştir. Bu hepimizi birbirimize bağlayan en büyük bağdir,  Nova Scotia dişinda, tüm eyaletlerin sergilediği görüntüdür bu. Deha sahibi olan kimsenin olmamasi yada dehanin fazla önemsenen birşey olmamasi sebebiyle, oralarda kraliyet herşeyi kendisi yapmiştir. Sonuç ise dehanin çok az değer verilen birşey olarak kalmasidir. Kralliğin gücü sivrisineklerinkiyle birleşip insanlarin oralara yerleşmesine mani olmuştur. Buna rağmen bazi bölgeleri bir defasinda gelişmiş ve yumuşak zararsiz insanlarin yerleştiği bir yer haline gelmiştir. Ama bazi liderlerin hatasiyla hepsi sürgün edilmiştir. Kralliğin Amerika için yaptiği en büyük hata  insandan başka hiçbir şey istemeyen bir ülkeden insanlari uzaklaştirmak olmuştur.       
        Fakir bir Amerikali göçmenin Üzerinde hiçbir şeyinin olmadiği bir ülkeye ne gibi bir bağliliği olabilir ki? Ana dil sevgisi ve en az kendisi kadar fakir birkaç akrabasina olan sevgisi onu oraya bağlayan birkaç bağlantidir. Şimdi onun memleketi ona toprak, ekmek koruma ve değer sağlayan yerdir. Bütün göçmenlerin slogani “Bir insan nerede hayatini kazaniyorsa, orasi onun memleketidir”olmuştur. O halde Amerikali,Bu yeni insan modeli, kimdir? Bunlar Avrupalidir yada Avrupalinin torunlaridirlar, bu yüzden başka hiçbir üllkede bu acaip kan karişimini bulamazsiniz. Size dedesi Ingiliz, karisi Alman, oğlu bir Fransizla evli, ve şu an varolan dört çocuğu da değişik milletten kadinlarla evli olan bir aile gösterebilirim. Bu insan arkasinda tüm eski hükümlerini ve adetlerini geride birakir ve kucaklamiş olduğu hayat biçiminden, uyduğu yeni hükümetten ve sistemden yenilerini alan bir Amerikalidir. Eğitim gördüğümüz bu büyük okulun geniş yelpazesinde bir Amerikali haline gelir. Burada tüm milletlerin bireyleri eritilir ve çabalari ve gelecek nesilleri birgün dünyada büyük değişikliklere sebep olacak yeni bir soy haline getirilirler. Amerikalilar beraberlerinde büyük sanatlari, bilimi, gayretlerini ve önceden beri doğuda başladiklari endüstrilerini de getirmiş olan batili seyyahlardir ve bunlar birgün büyük daireyi tamamlayacaklardir. Amerikalilar bir zamanlar Avrupa’nin heryerinde, dağinik bir şekildeydiler, burada ise şu ana kadar varolan ve bundan sonra konakladiklari yerin ikliminin gücüyle bağimsizlaşan en iyi nüfus sistemine sahip olmuşlardir. Bu yüzden Amerikali bu ülkeyi kendinin veya atalarinin doğduğu ülkeden daha fazla sevecektir. Burada endüstrisinin verdiği ödüller, artan emeğini adim adim izlemektedir ve emeği, özel ilgi alanina göre, doğa bazinda olmaktadir, bu insan daha fazla birşey isteyebilir mi? Kadinlar ve çocuklar, önceleri olmayacağini bile bile, ondan bir lokma ekmek isterken, şimdi tombul ve neşeli olmaktan mutlu bir şekilde, onlari beslemek ve giydirmek için yetiştirilen bol miktardaki ve üzerinde ne bir despot prensin, ne zengin bir rahibin, ne de güçlü bir Lordun hak iddia edebildiği ürünün yetiştirilmesinde babalarina yardim ederler. Burada din sektörü sadece birazcik talep etmektedir, çok az miktardaki, tanriya olan minnettarliklarina karşilik ve din adamlarinin maaşini karşilamak üzere alinan ücreti ödemektedir, bunlari reddedebilir mi? Amerikali bu yeni kurallara göre hareket eden yeni bir insandir. O yüzden yeni düşünceleri barindirmak ve yeni fikirler oluşturmak zorundadir. Gönülsüz işsizlikten, aşağilik birşey olan bağimliliktan, yoksulluktan, ve işe yaramaz emekten, bol nafakayla ödüllendirilmiş çok değişik bir tabiatin engelleriyle karşilaşir. -- Bu bir Amerikalidir.( Işte Amerikali budur.)
         Ingilizlerin Amerikasi, çok geniş bir kültür oluşturarak 1500 mil uzunluğunda, 200 mil genişliğindeki kiyiya yayilmiş olan birçok vilayete bölünmüştür. En azindan orta illerde ortaya çiktiği siralarda arzuyla inceleyeceğim bu toplum, eğer ki siniflandirmalar ve kast sistemini meydana getirmezse, özellikleri vardir. Mesela deniz kenarinda yaşayanlarin ormanlarda yaşayanlardan farkli olacağini kavramak son derece normaldir. Orta alanlarda yaşayanlar farkli ve uzak bir sinif oluşturacaklardir.
         Insanlar bitkiler gibidirler, meyvanin iyiliği ve özü kendine has topraği olmasina ve içinde büyüdüğü ortama göre artar. Biz bir hiçiz ama teneffüs ettiğimiz havadan , bulunduğumuz ortamdan, kurallarina uyduğumuz hükümetten, inandiğimiz din sisteminden ve işimizin yapisindan varliğimizi kazaniriz. Burada bazi cinayetlere rastlarsiniz ama bunlar bizim aramizda tutunamamişlardir. Bütün fikirlerimin devamini anlatmak isterdim. Eğer cehaletim onlari tam olarak tasvir etmemi engellerse, umarim arz ettiğim bazi fikirlerin portrelerini çikarabilirim.
         Deniz kenarinda yaşyanlar insan bedeninden çok balikla beslenirler ve bu şaşali elementle (bedenle) çatişirlar. Bu onlari gözüaçik ve cesur yapar. Bu onlarin, ülkenin sinirli iş imkanlarini savsaklamalarina önayak olur. Bunlar çeşitli insanlari görürler ve onlarla zit düşerler, böylece insanlarla ilişkileri yayginlaşir. Deniz onlarda bir çeşit trafik aşkiyla ürünleri bir yerden bir yere taşima ihtiyacinin oluşmasinda ve çalişma alanlari açan hammaddelere gidilmesinde önayak olmuştur. Orta bölgelerde ikamet edenler ki bunlar sayica en fazla olanlardir, çok değişik olmalilar, çünkü basit bir ekim işi onlari saflaştirir, ama hükümetin hoşgörüleri ve dinin yumuşak paylamalari, bağimsiz mülk sahipleri, Avrupadaki ayni sinifa dahil insanlarin çok az bilgi sahibi olduklari duygulardan etkilenmektedirler. Pardon ben ne diyorum? Avrupada bu tür bir insan sinifi yoktur ki; önceleri kazanmiş olduklari bilgi, önceleri yapmiş olduklari antlaşmalar  onlara yüksek bilgi seviyesi kazandirmaktadir. Özgür olduklarinda kavgaci olacaklardir; genellikle davalarin sebebi kibir ve dikbaşlilik olacaktir; bizim kanunlarimizin ve hükümetimizin yapisi daha başkadir.Vatandaş olarak, gazeteleri daha dikkatli okuyacaklarini, her tür politik çalişmada yer alacaklarini, yöneticileri ve diğerlerini daha özgürce şuçlayip, yargilayabileceklerini tahmin edebilirsiniz. Çiftçi olarak, mümkün olan en yüksek oranda ürün alabilmek için daha dikkatli ve titiz davranacaklardir, çünkü alabildikleri ürünün tamami kendilerine aittir. Kuzeyliler olarak eğlence ve kadehleri seveceklerdir. Hristiyanlar olarak din onlarin fikirlerine bir engel değildir, dinin genel hoşgörüsü ruhsal konularda herkese kendi başina düşünme olanaği verir: kanunlar hareketlerimizi yargilar, düşüncelerimiz ise tanriya havale edilir. Endüstri, iyi hayat, bencillik, kavgacilik, memleket meseleleri, özgür insanlarin gururu, inançlar arasinda ayirim yapilmamasi onlarin temel karakteridir. Eğer ki denizden içerilere doğru çekilirseniz daha modern yerleşim yerlerine ulaşirsiniz, buralarda yaşayanlar ayni önemli ayirt edici özellikleri taşirlar ama daha yumuşak görünerek. Din,hala, daha az etkiliymiş gibi görünür ve olaylari daha az düzeltme ihtiyaci duyar.  
        Şimdi büyük ağaçliklarin yanlarina geliyoruz, en az yerleşilmiş olan alanlara. Orada insanlar hükümetin ulaşabileceği alanlarin dişina yerleştirilmişlerdir, yani bir açidan onlari kendi kendileriyle başbaşa birakmiştir. Nasil her köşeye ulaşsin ki, zaten onlar oralara şanssizlik eseri gönderilmişlerdir.Yeni başlangiçlara gereksinim olduğu için, geniş topraklari ele geçirebilmek için, işsizlik ve ekonomik ihtiyaçlar dolayisiyla gitmişlerdir  oraya çünki bu tür insanlarin bir araya gelmeleri hiçte hoş olmayan manzaralar oluşturmaktadir. Anlaşmazlik, birleşme arzusu ve arkadaşlik hatta ve hatta sarhoşluk, kavgacilik ancak bu tür  geniş alanlarda yapilabilecek türden şeylerdir, ayni zamanda miskinlik ve bezginlik te bunlara dahil. Eskiden beri süregelen toplumlarda bu tür kötü durumlara ayni türden çözümler yoktur. Sahip olduklari yüksek makamdaki memurlarin da diğerlerinden pek bir farki yoktur; genellikle, insanin insana karşi olduğu, bazen ufak esintilere kapilinarak, bazense kanunlarla karalaştirilan ve insanin onlari rahat birakabilmek için gelip yerleştikleri bu muhteşem ormanlarda vahşi bir hayat süren insanlara bile karşi çiktiklari mükemmel(!) bir savaş içindedirler. Burada insanlarin, başka hayvanlarin varliğina dayanan ve onlari yakalayip yiyerek, yakalayamadiği zaman ot yiyerek, yaşamak zorunda olan etobur hayvanlardan hiçbir farklari kalmamaktadir. Amerikayi gerçek görüntüsüyle görmek, başlangiciyla ve gelişmemiş dönemleriyle ilgili doğru fikirler edinmek isteyen insanin şu anda var olan ve en son yerleşimcilerin ikamet ettiği ve ilk yerleşim işlerinin ve değişik şekillerdeki toprağin işlenmesi işlerinin yapildiği sinir bölgelerimizi gezip görmesi gerekir. Burada insanlar tümüyle kendi huylariyla başbaşa birakilmişlardir ve  bazi ahlak kurallari istenen sonucu verebilme yeteneği ile kutsallaştirilmadiği zaman genellikle başariya ulaşilamayan  bir tür belirsiz endüstriye sahiptirler.Orada örneklemenin gücünden ve utanç duygusunun kontrolünden uzakta, birçok aile kültürümüzün en gizli yönlerini sergilemektedir. Onlar kendilerinden sonraki on - oniki yil içerisinde oraya gelen hürmete layik, tecrübeli insanlar ordusuna bir çeşit ümitsiz ümit kaynaği olmuşlardir. Bu boşlukta, başari bazilarini boyayacaktir, utanç ve kanunlar da ise diğerlerini sürecektir ve bunlar kendileri gibi olan diğer insanlarla birleşip daha gerilere çekilerek islahlarini sağlayacak, ağaç evlerini modern yerleşim yerlerine çevirecek ve ağir işlerin bitmesinden zevk alan daha endüstriyel insanlara yer açacaklardir ve bu insanlar birkaç yilda, o zamana kadar barbar olan ülkeyi, iyi, bereketli, iyi organize edilmiş alanlara çevireceklerdir. Işte bizim gelişmemiz bu şekilde olmaktadir, tipki Avrupalilarin bu kitalarin içlerine ilerleyişlerindeki  gibi. Tüm toplumlarda gözden çikarilmiş insanlar  vardir, bu gelişmemiş olanlar bizim habercilerimiz yada öncülerimiz gibidirler, benim babamin kendisi de bu sinifa dahildi, ama o dürüst kurallarla yaşadi ve bu yüzden  o hizli yol katedenler arasindaydi, iyi bir iletişim ve ilimli hareketlerle kendisinde bulunan  ve kendi çağdaşlarinin ondörtte birinde bile bulunmayan meziyetleri bana aşilamiştir.  
         Kirk yil önce bu güler yüzlü ülke böylesine yerleşilmiş değildi: ama şimdi düzenlenmiştir, durumlardaki genel ahlak hepsine hakim olmuştur ve bu en iyi şehirlerimizin mayasi olmuştur.
         Genel yapilari dişinda her şehrin hükümette temsilcisi, kendine has iklimi, çiftçiliği, kendine has gelenek ve görenekleri ve ahvalleri vardir. Avrupalilar ister istemez bu engin güçlere teslim olmaktadirlar ve birkaç nesil sonra sadece genelde Amerikali olmakla kalmayip özelde de Virjinyali, Pensilvanyali veya diğer adlardaki taşra bölgelerine ait birer insan oluyorlar. Bu kitayi boydan boya gezen bir şahis zamanla daha bariz bir şekilde ortaya çikan önemli farkliliklarin kolayca farkina varabilecektir. Kanadalilar, Massachussetsliler, orta kesimlerde yada Güneyde ikamet edenler en az iklimleri kadar farklilik göstereceklerdir, birleştikleri tek nokta din ve dil birliğidir.
          Burada sizlere Avrupalilarin nasil Amerikali olduklarini anlatmaya çaliştim, sizlere farkli Hristiyan mezheplerinin nasil silindiğini eşitliklerin nasil olağan hale geldiğini anlatmam pekte hoş olmaz. Birkaç önemli ve farkli mezhep bir araya gelip birleşirler ve ilahi vasiflari kendi hususi fikirlerine adapte ederler. Onlari hiç kimse rahatsiz etmez. Eğer Avrupada yeni bir mezhep ortaya çiksa, bu mezhebin profesörlerinden birçoğu gelip Amerikaya yerleşir. Bunlar heveslerini de yanlarinda getirecekleri için, eğer yapabilirlerse, insanlari yeni dinlerine geçirmede, yeni toplanti yerlerinin yapilmasi ve ne hükümete nede diğer güçlere yaranmak amaciyla ortaya atmamiş olduklari fikirlerini yayma özgürlüğüne sahip olacaklardir. Eğer bu insanlar barişçil ve endüstri yanlisi iseler bu insanlarin inandiklari tanriya nasil itaat ettiklerinden komşularina ne! Ama eğer bu mezhepler birbirine yakin yerlerde yerleşirlerse ve birbirleriyle kaynaşirlarsa, kaynak sağlamak için bu hirslari soğuyacak ve zamanla sönecektir. Böylece Amerikalilar ülkelerine karşi nasillrsa dinlerine karşi da öyle olurlar ve hepsi birbirinin müttefiki olurlar. Onlarin içinde Ingiliz veya Fransiz yada Avrupali nitelemesi kaybolmuştur ve bu durum içinde Avrupada olduğu gibi Hristiyanliğin kati hali de kaybolup gitmiştir. Bu etki bundan sonra hep varolacaktir ve bu size, çok yabanci bir fikir olsa bile, doğru bir fikirdir. Belkide bundan sonra kendimi daha iyi anlatma imkanina sahip olacağim, ayni zamanda şimdi vereceğim şu örnek beni hakli çikaracaktir.
          Farzedelim siz ve ben yolculuğa çiktik, burada yani sağ tarafta, kendisine öğretildiği gibi tanriya ibadet eden ve ekmeği Isa’nin eti, şarabi ise kani olarak algilayan bir Katolik var, buğday yetiştiriyor ve hepsi dinine bağli, gürbüz delikanlilardan oluşan geniş bir ailesi var, inançlari ve ibadetleri kimseyi ilgilendirmiyor. Bundan bir mil ilerde ayni yol üzerindeki komşusu iyi, dürüst ve onunla ayni tanriya inanan ve kendisine özgü ibadet eden ve Isa’nin ekmek ve şarapla var olduğuna inanan bir Alman olabilir. O da diğeri gibi tarlasinda ağir işler yapar, topraği işler, batakliklari kurutur. Dünya işlerinin onun dini inanciyla hiçbir alakasi yoktur. Ne o kimseye eziyet eder, ne de kimse ona. Komşulariyla karşilikli birbirlerini ziyaret ederler. Bunlarin yaninda Kalvinistik mezhebe inanan, ki bu mezhepler arasinda en hararetli olanidir,  birisi vardir. Istekleri en sicak ve korkunç olanidir, ama kendisiyle ayni renkten olan insanlardan ayri yaşadiği için sik sik gidebileceği ve dünyevi inatçiliğini dini gururuyla katip kariştirabileceği  ve entrikalar çevirebileceği cemaat toplantilari da düzenleyemeyecektir. O da diğerleri gibi iyi tahil yetiştirir, evi güzelce boyanmiştir ve komşulari arasinda en iyi meyva bahçelerine sahiptir. Bu insanin dini inanci veya bir dini inanca sahip olup olmamasinin kasabanin veya eyaletin iyileştirilmesiyle bir alakasi ona bir etkisi   yoktur. O iyi bir çiftçi, dengeli, barişçi, iyi bir vatandaştir ve William Penn’in kendisi dahi daha fazlasini isteyemezdi. Bu görünürdeki karakterdir. Görünmeyen karakterler sadece hayal ürünüdür ve kimseyi ilgilendirmez. Yine bunlarin yaninda Dortlar kilisesinin koyduğu kurallari bağimlilikla uygulayan bir Hollandali olabilir. Bunlar bir din adaminin, kendisinin kiralanmiş biri olduğundan başka, hiçbir fikrini benimsemezler, eğer işini iyi yaparsa sözverilen miktari ona öderler eğer yapmazsa onu işten alirlar ve yillar yili kilisesini kapatirlar ve hayatlarini onun vaazlari olmadan devam ettirirler. Fakat eğer bu kötü fikri göz önüne almazsaniz görürsünüz ki onun evi ve çiftliği tüm memleketin en iyisidir. Ayrica eğer onu arabalari ve tombul atlariyla değerlendirirseniz onun, bu dünyanin işlerine öbür dünyanin işlerinden daha fazla önem verdiğini düşünürsünüz.Dengeli ve çalişkandir ve bu yüzden o hayatin gerektirdiği şekilde davranmaktadir, zaten öbür dünyaya çalişmak için sadece ulu yaraticiya inanmasi yeterlidir. Bu ailelerin herbiri çocuklarini en iyi şekilde yönlendirmektedirler ama verilen bu direktifler Avrupa’nin en fakir kesiminin gençliğininkiyle ayni düzeyde görülmektedir. Bu yüzden onlarin çocuklari daha az gayretli ve dini konularda ebeveynlerinden daha az fark gözetir olarak yetişirler. Aptalca kibirlilikler yahut din değiştirme gibi çilginliklar burada bilinmez; buna zamanlari yoktur, mevsimler tüm dikkatlerini celbedecektir ve birkaç yila kadar bu iç içe girmiş komşuluk ilişkileri ilginç ve karmakarişik bir dini akim geliştirecektir ki bu ne saf Katoliklik ne de saf Kalvinizm olacaktir. Daha ilk nesilde fazlasiyla belirgin bir eşitlik söz konusu olur ve belkide bir Katoliğin kizi bir Kalvinistin oğluyla evlenir ve ailelerinden uzakta kendi başlarina yerleşirler. Bunlar çocuklarina ne çeşit bir dini eğitim vereceklerdir? Hiçte mükemmel olmayan bir eğitim. Eğer etrafta bir cemaat topluluğu, belki bir Quaker toplantisi, olursa buraya gitmekteki amaçlari rüküş kiyafetlerini göstermek olmayacaği için, her an rahatlikla bunlara katilabilecekler belkide bazilari bu toplulukla birleşeceklerdir. Diğerlerinde ise mükemmel bir eşitlik baki kalacaktir; ve bu gayretli ailelerin çocuklarida çocuklarina ve dahi torunlarina dini inançlarinin temel prensiplerinin ne olduğunu anlatamayacaklardir. Böyle bir toplumdaki komşuluk ilişkileri insanlari buna itecektir ve o yönde hareket etmeleri de bir mezhebe karşi ortaya koyabilecekleri en büyük tanikliktir. Quakerler kendi ibadetlerinde sevgiyi ayakta tutan tek halktir. Birbirlerinden her zaman uzak olduklari için toplumlarinda başka bir tür mezhebe sahiptirler ve enazindan bu ülkede, kurallari dişina çok az çikarlar. Işte böyle tüm mezhepler, aynen milletlerde olduğu gibi, birbirlerine karişmiştir ve bu şekilde dini eşitlikler farkedilmez bir şekilde kitanin bir ucundan  öbür ucuna kadar yayilmiştir. Ve bu şu anda Amerikalilarin en büyük özelliğidir. Bunun nereye varacağini kimse bilemez, belkide diğer sistemlere tam bir uyum sağlar. Zulüm, dini ibadetler, aykirilik aşki dünyanin  ortak olarak din diye adlandirdiklari şeyin besinidir. Bu gibi durumlar burada ortadan kalkmiştir. Avrupa da gayret kavrami hapsedilmiştir, burada gezip dolaşarak yayilmasi gereken çok geniş bir alan vardir, orada hapsedilmiş bir toz zerreciğidir, burada açik havada yanip tutuşan ve etki olmadan kül olan birşeydir.  
        Tekrar göçmenlerimize dönecek olursak, şunu söylemeliyim ki ağaçliklarin yakin olmasinda birşey vardir. Ormanda ağaçlari ve hayvanlari sanki birer insanmiş gibi algilayip onlarla birlikte büyürler, bu açik alanlarda yaşayanlardan tümüyle farklidir. Size samimiyetle tüm duygularimi anlatacağim ama sanmayin ki objektifliğimden ödün vereceğim. Ormanlarin kenarinda yada içinde yaşayanlarin hareketleri tabii ki çevrenin vahşiliğine uyum sağlayacaktir. Geyikler buğdaylarini yemeye geleceklerdir, kurtlar koyunlarini, ayilar domuzlarini ve tilkiler de  tavuklarini yemeye geleceklerdir. Bu etraftaki düşmanca ortam çabucak silahi ellerine almaya zorlayacaktir ve bu hayvanlari izlemeye koyulacaklardir. Ve bazilarini da öldüreceklerdir, bu şekilde kendilerini korurken zamanla profesyonel avci haline gelirler. Işte bu gelişmedir ve böylece avcilar kara sabana veda edeceklerdir. Bu avcilik onlari vahşi kasvetli ve insanlardan uzak bir insan yapar, bir avci hiç komşu ihtiyaci hissetmez hatta onlardan nefret eder çünki kendine rakip istemez. Bir süre sonra ormanlardaki başarilari ziraati savsaklamalarina sebep olacaktir. Onlar tabiat ananin doğurganliğina inanirlar ve bu yüzden fazla bir çaba sarfetmezler, çit çekmekteki beceriksizlikleri yüzünden ekmiş olduklari az miktardaki tohumda helak olur gider çünki evde kalip gözkulak olamazlar. Bu yüzden eksikliklerini telafi edebilmek için daha sik ormana gidip gelirler. Bu yeni yaşam tarzi kolayca tasvir edemeyeceğim durumlarida  beraberinde getirir. Bu yeni durumlar her dönemde görülen suistimallerle birlikte etkileri silinmeyen bir tür ilginç kanunsuz ahlaksizliklarin ortaya çikmasina sebep olmaktadir. Bu Avrupali karişimla karşilaştirildiğinda kizilderili yerlilerin durumlari bile kabul edilecek durumdadir. Karilari ve çocuklari bir tembellik ve hareketsizlik içinde yaşarlar hiçbir meşguliyetleri olmadiği için de ne kadar eğitim alabilecekleri ortadadir.
























Olgunlaşmakta olan zekalarina örnek olarak alabilecekleri ebeveynlerininlinden başka hiçbir hareket yoktur, Bu çocuklar gibi 0nlar da melez çoğalmiş, yani tabiatin onlara uyguladiği anayasal kurallarin etkisiyle yari medeni yari vahşidirler. Onlari kuvvetle etkileyen o zenginlik, o sefaya düşkünlük artik yokolmuştur, eskiden olduğu gibi, sahip olduklari mal ve mülk onlara gurur ve zevk vermemektedir. Tüm bu sebeplere yalnizliklarini da eklemeliyiz çünki uzun mesafelerin insanlarin durumlari üzerinde nasil etkili olduklarini tahmin bile edemezsiniz. Mesela en son yerleşim yerlerinden birini ele alalim, burasinin kimlerden ve nasil oluştuğuna bakalim. Gelişebilmek için sahip olmasi gereken fikirbirliğine sahip olmayan Avrupalilar, ansizin, baski, kanun korkusu ve hükümet baskisindan, ormanlarin sinirsiz özgürlüğüne geçiş yapan insanlar. Tabii ki bu ani geçişin çoğu insan ve sinif üzerinde tamamiyle etkili olmasi beklenir. Yedikleri çiğ et, siz ne derseniz deyin, onlari daha da vahşileştirir, burada size sunabileceğim tüm isbatlar ancak görebildiklerim kadardir.Ayni zamanda toplanabilecekleri bir toplanti olmadiği için bu toplantilarin bir toplum ortaya çikarmasi ihtimali onlardan esirgenir. Umuma açik olmayan pazar ayinleri onlari düzenlilikte rekabete girmeye zorlayan tek sosyal bağdir. Öyleyse büyük ve ağir işler altinda ezilmiş bu insanlarin biraz değiştiğini görmek o kadar şaşirtici midir? Bu noktada etkinin insanlari daha fazla dağitmamiş olmasina sevinmek gerek. Burada Moravianlar ve Quakerler anlattiklarima dahil değildirler. Bunun sebebi ise Moravianlarin hiçbir zaman tek konaklamadiklarindan çünki onlar hep beraber göç eden koloni toplumudur ve adetlerini, ibadetlerini kurallarini ve nezaketlerini her yere beraberlerinde götürürler, Quakerlerin ise hiçbir zaman olaya direkt girmemelerindendir, yavaş yavaş ve temkinli ilerlerler ki bu çok büyük avantajlar sağlar çünki onlar ulaşana kadar ülke ilk barbarliğindan arinmiş olmaktadir. Bu sebepten bize göre zararli halk yari avci yari çiftçi olanlardir ve bunlarin en kötüsü ise tümüyle, avlanan eyalet haline gelmiş olanlardir. Eski bir şehir adami, yeni bir orman adami, eski bir Avrupali ve yeni yapilanan bir yerli olarak  her ikisinin de ayibini örtmektedir. Bir yerlinin suratsizliğini ve vahşetini, nezaketini yada evinde kullandiği endüstrisini kullanmadan yumuşatip kendilerine uyarlamayi bilmişlerdir. Eğer durumlari iyileştirilmezse, topraği sürmekle korunmasiz ve kolayca ele geçirilebilir biri olacaktir. Tüm ihtiyaçlarimiz ancak oradan karşilanabilir olacak tüm zamanimiz ya çalişmakla yada dinlenmekle geçecek ve ahlaksiz işlerle uğraşmaya zamanimiz olmayacaktir. Avcilarda ise zaman avciliğin uğraşlari,issiz olduklari zaman da yatmak yada sarhoşluğa olan düşkünlükleri arasinda pay edilerek geçecektir. Avcilik bir tür aylak, uçari hayattir ve her zaman insana guzel seyler sunmaz, buna rağmen kötu sanslar biraraya geldiği zaman sizi isteğe yöneltir. Bu istek bu eğilimi adaletsizlik ve yirticiliğa döndurur, bu ise ihtiyac sahibi olan insanlar icin son derece normaldir ve bu gittikce oldurucu olacak kadar yukseklere ulasir. Ormanda tasam tarzinin etkilerini bu sekilde acikladiktan sonra yerlileri kendimize yaklastirmak icin bos yere yağ mi cekeceğiz? Biz once kendi yerlesimcilerimizi kendimize yaklastirmakla ise baslamaliyiz ve ben burada dinden soz edersem dinin guzellikler bu ucsuz bucaksiz ormanin icinde yokolur gider. Bu tur bir yerlesim icindeki insanlar ne bu kurallari hatirlayacak ne de uygulayacak durumdadirlar.Ibadet yerleri ve kendilerine hizmet edecek insanlar isterler ama evlerine donupte duzensiz bir hayat icine girdiklerinde, ister siyah ister beyaz olsun, bu dinin uyesi olmaktan vaz gecerler. 
        Iste boylece nacizane toplumumuzu denizcilikten alip bu ağacliklara maletmeye calistim ama buna rağmen sanmayin ki buraya gelen herkes bu sekilde hareket etmektedir yada boyle dejenere olmaktadir. Bircok aile tum ahlak değerlerini ve dini inanislarini beraberlerinde getirip burada muhafaza etmektedir ama tabiiki bunlar azinliktadir. Orneklemenin gucu bazen karsi konulmaz olmaktadir. Bu tur ailelerde bile, dahil olduklari millet yada vilayete gore, ahlak bozukluklari artmakta yada azalmaktadir. Eğer bunun ispatlarini ortaya koyacak olursam taraf tutmakla suclanabilirim. Eğer bu yerlerde bazi zengin kesim ve verimli taban olusursa bu yerlerdeki insanlar tabiiki tarimi avciliğa tercih edeceklerdir ve kendilerini bu ise vereceklerdir. Ama bu verimli yerlerde dahi insanlarin buyuk bir bencillik ve kabalik icine girdiklerine sahit olmaniz muhtemeldir.
        Bu yoldan cikmis durum ve bu durumun olaylar uzerindeki buyuk etkisi sonucunda Karolayna, Virjinya ve bircok diğer yer kanunsuz insanlarin merkezi olmustur. Bu yuzden bu eyaletlerin icinden gecmek dahi tehlikeli olmaktadir. Hukumet boylesine genis bir ulkede etkili olamamaktadir ve bu duzensizliklere goz yummasi ve geleneksel ilimlilikta davranmasi en iyi cozumdur. Zaman tum bu lekeleri silecektir. Kendilerine yaklasan genis nufus kitlesine orantili olarak onlarda yeniden yapilanacak ve duzenlenip tertipleneceklerdir. Dort yeni Ingiltere eyaleti icin bircok sey soylendi ama hicbir zaman icin bu tur olaylar onlarin tarihini kirletmemistir. Oradaki halk ahlaki bağlar, nazik kurallar ve dinin etkisiyle birarada tutulmuslardir.Bu tur yoldan cikmis insanlar, kimbilir Avrupalilardan olusan yerli halka ne kadar iğrendirici fikirler vermektedirler. Onlarla alisveris yaparlar; en iyi karakterdeki insanin yapmasi gereken bu isi en kotu karakterdeki insanlar yapmaktadir. Genellikle onlarla birlikte sarhos olurlar ve kizilderilileri dolandirirlar. En iyilerinin gozunu boyamis olan hirs hicbir bağ dinlemez ve bu tuccarlar sahip olduklari super kucuklukteki beyinleriyle o insanlari incitirler hatta kan dokerler. Bu yuzden o sok edici vahset ve yikimlar birkac kisinin sucu olmasina rağmen yuzlerce temiz insanimiza maledilmektedir. Iste 1774’te kizilderelilerin virjinyalilara karsi baltayi ele almalari bu olaylarin neticesidir. Bunlar ilk ayak basislarimizdir, bunlar bedbaht insanlarimiz tarafindan kesilen ilk ağaclarimizdir boylece yollar arkadan gelen ikinci ve daha iyi sinifa yani gercek Amerikan toprak sahiplerine acilmistir ki bunlar dunyanin bu tarafindaki insanlar arasinda en saygideğer olanlaridir.Endustrilerinden dolayi saygideğerlerdir, mutlu bağimsizliklarindan dolayi saygideğer, paylastiklari ozgurluklerinden dolayi, ailevi bağlarindan dolayi ve oz ulkemizdeki ticareti gelistirdikleri icin  saygideğer.
       Avrupada nadiren, Lordlar yada subaylar disinda , ozel insanlar bulunur. Bu guzel ulke, tumuyle, toprak sahipleri tarafindan, ektikleri topraği kendileri isleyen, mensup olduklari hukumete uyan, vekilleri sayesinde kendi kanun cercevesini kendisi cizen ozel insanlar tarafindan kurulmustur. Bu bana aziz tutmam gerektiğini oğrettiğiniz bir dusuncedir, bu bizim Avrupadan  farkimizdir ve zamanla azalacağina insanlar ve objeler olarak akibetimizi ve faydaliliğimizi daha da arttirmaktadir. Eğer bizim atalarimiz orada kalsalardi sadece bir kalabalik teskil edeceklerdi ve belkide Avrupayi sarsan olaylarin daha da uzamasina sebep olacaklardi. Kendini buraya tasiyan her endustriyel Avrupali burada buyuk bir ağac dibinde yetisen bir filiz gibidir, hayatini surdurur ve gelisir ama ayni zamanda  o ağacin ozunden de birazini kendine alir, sonra onu o koklerden alir baska yere dikersiniz ve orada buyur, hatta meyve bile verir. Bu yuzden koloniciler en faydali seylere yoneltilirler. Iskocyada guc bela varliğini surduren yuz aileyi ele alalim, bunlar alti yil icinde 10000 kile buğday nakliyesine sebep olacaklardir cunki yuz kile, eğer verimli yerde ekim yaparlarsa, bir ailenin satabileceği standart miktardir. Oyleyse burada issizlere is sağlanabilecek ise yaramayanlarin is yapabilecekleri ve fakirlerin zengin olabilecekleri bir yerdir ama burada zenginden kastim altin ve gumus değildir fakat o metallerden de cok azina sahibiz. Benim kastim daha iyi bir gelir, temizlenmis topraklar, iyi evler, iyi giysiler, siğirlar ve bunlarin tadini cikaracak daha cok insan.         
        Sundan suhem yoktur ki bu ulke Avrupalilari cezbedecek bircok hediye ve cazibeye sahiptir. Avrupadaki bir gezgin kendi kralliğini disina cikar cikmaz bir yabanci haline gelir am aburada durum tamamen farklidir. Durust konusacak olursak bizim icin yabanci diye biri yoktur, burasitum insanlarin kendi memleketidir. Topraklarimizin, durumumuzun, iklimimizin, hukumetimizin, uretimimizin herkesi sasirtmasi gereken yonleri vardir. Daha sonra bir Avrupali, hangi durumda olursa oolsun buraya geldiği zaman gozleri bu guzel ulkede acilmaktadir, kendi dilinin burada konusulduğunu gormektedir ve kendi ulkesinde gorduğu bircok seyin izini takip etmektedir. Sik sik asina olduğu aile ve koy isimleri duymaktadir. Etrafindaki her yerde mutluluğu ve refahi gormektedir, gittiği her yerde misafirperverlik, nezaket ve guzellikle karsilasmaktadir. Nadirende fakirlerle, cezalandirmalar ve idamlarla karsilasir. Koylerimizin sikliği icindeki endustri ve ozgurluk mucizelerini hayretle karsilar. Hicbir zaman icin kirsal alanlarimizi, duzenli yollarimizi, iyi yerlesim yerlerimizi ve diğer uyumlu alanlarimizi yeterince takdir edemez. Iater istemez herseyin cok sevimli olduğu bu guzel ulkeyi cok sevecektir. Ingilterede alelade bir insandi, ama simdi Dunyann dortte birinden kucuk olmayan, genis bir yerınde durmaktadir ve kuzeyde demir urunleri ile askeri depolari, Irlanda’nin zahire urunlerini, Misir’in tahilini, kumasini, Cinin pirincini gorebilmektedir. Burada, Avrupa’da oplduğu gibi, heryeri asiri insan yukuyle yuklenmis kalabalik bir toplumla karsilasmamistir, siyasi partilerin bitmek tukenmek bilmeyen kavgalarina katlanmamaktadir, her zaman yeni bastan baslamanin zorluğuna katlanmaktadir ama bircok insani kapsayan cekismelerle uğrasmamaktadir. Amerika’da herkes icin bir ev vardir,eğer kendine has endustrisi endustrisi yada yeteneği varsa bunu daha sevimli bir ortam yaratmak icin kullanmaktadir.Eğer ki bu sahis bir tuccar ise, calisma alani sinirsizdir, yada herhangi bir hususta bir ustunluğu var ise ona is verilecektir ve ve hurmet edilecektir. Koy yasamini seviyorsa genis ciftlikler onu beklemektedir. Orada her istediğini yapabilirt ve bir Amerikan ciftcisi olabilir. Belkide bu sahis uyumlu ve endustriyel bir iscidir. Iste bu iscinin burada is sahibi olmak veya is hakkinda bilgi edinmek icin kilometrelerce uzağa gitmesine gerek yoktur, ayni zamanda Avrupada aldiklarinin dort bes katini alabilmektedi. Bu sahis belkide hic islenmemis alanlar isteyebilir, o zamand a kilometrelerce bos alan kendini beklemektedir. E ğer cağa uygunsa yetenekleri  ve eğilimlerini ne olursa olsun emeğinin karsiliğini mutlaka alacaktir. Ben burada Amerika’ya her gelen insanin mutklaka zengin olacağini soylemiyorum, hayir, ama endustrisi paralelinde kolay ve iyi gelir sağlayabileceklerdir. Acliktan kivranacaklarina karinlari doyar; issiz kalacaklarina is sahibi olurlar ve bunlar Amerika’ya gelen bu tur insanlar icin yeterli zenginliktir. Zenginler Avrupa’da  kalmaktadir, yanlizca orta sinif  ve fakir  kesim buraya gelmektedir. Kuzeyden guneye issiz basibos bir yolculuğa cikmak istermiydiniz? Gittiğiniz her yerde buyuk ve mutlu bir misafirperverlikle karsilasacaksiniz, gosterissiz bir toplumla, kibirsiz bir coskuyla, ve ulkenin sunduğu guzelliklerle karsilasacaksinizdir ve bu geziyi cok az bir harcamayla yapabileceksinizdir. Burada birkac yil icin yasamis Avrupalilar hic onemli değildir. Avrupa; tum gosterisine rağmen orta siniftan insanlar yada isciler acisindan bu kitayla kiyaslanamaz bile. 
        Bir Avrupali buraya ilk geldiğinde kendisini amaclari ve ufuklari acisindan sinirlanmis gibi hisseder ama cabucak bu fikrinden arinir. Cunki, sanirim, ikiyuz mil yeterince genis bir alandir. Simdi bu onemsiz seyleri gecelim cunki havamizi teneffus edecektir ve kendi ulkesinde hayal bile edemeyeceği seyleri uygulamaya koyacaktir. Orada toplum en parlak fikirleri fve en cok ses getirecek seylei sondurur ama bunlar burada yetisip olgunluğa ulasirlar. Boylece Avrupalilar Amerikalilasirlar.  
        Fakat bu her yil Avrupa’nin her yerinden suruler halinde buraya gelen insanlarla nasil becerilmistir? Size anlatayim. Buraya geldiklleri ilk andan itibaren sahip olduğumuz bu guzel goruntulerin iyi etkilerini hissedecektir. Onlara en iyi yemeklerimiz sunulur ve en iyi sekilde eğlendirilirler. Kaabiliyetleri, karakterleri, calismalari cabucak buraya adapte olacaktir. Avrupa’nin neresinden gelmis olurlarsa olsunlar, koylulerin ulkenin her tarafina dağilmis olduklarini gorurler. Burada birini diğerlerine ornek secelim; bu sahis  kiralanir, ise gider ve duzenli olarak calisir. Kibirli bir isveren tarafindan calistirlacaği yerde  kendini isvereni olan ciftcinin  değerli masasinda onunla birlikte yada ayni derecede guzel bir baska masada bulur. Ucreti yuksekyir, yataği eskiden yatmis olduğu utanc yataği değildir. Eğer bağlilikla hizmet ederse isveren onu bağrina basar ve, zaten onceden de olduğu gibi, ailenin bir uyesi olur. Bir nevi yeniden dirilmis gibi hisseder kendini. Bu zamana kadar iyi bir hayat yasamamis, sadece bitkisel bir hayat surmustu. Simdi kendini insan gibi hissetmektedir, cunki oyle davranilmistir. Kendi memleketinin kanunlari kendi mekaninda hor bakmisti ama bu ulkenin kanunlari onu kanatlarinin altina almaktadir. Bunun sonucunda bu adamin dusunce ve mantiğinda nne gibi değismeler olacağina siz karar verin. Bu insan bundan onceki kulluğunu ve bağimliliğini unutmaya baslar. Kalbi ister istemez buyuk ve parlak bir hal alir, bu ilk yukselis onu bir Amerikalinin hissettiği duygularla doldurur. Bir sahis varliğini kendi kendine yuk haline getiren bir ulkeyi ne kadar sevebilir ki. Eğer alcak gonullu, iyi bir insan ise bu yeni anne babanin sevgisi kalbinin derinliklerine kadar gomulecektir.Etrafina bakar ve bir zamanlar enaz kendisi kadar fakir olan ama simdi cok basarili olan bircok insanla karsilasir. Bu onu destekleyecektir. Ve boylece kafasinda kucuk planlar yapacaktir ve yazikki bu hayati boyunca yapmis olduğu ilk plandir. Eğer zeki biriyse iki uc yillik bir zaman harcar ve bu zaman icind ebilgi toplar , aletleri nasil kullanacağini oğrenir, tarlalari iislemenin ve ağac kesmenin yolunu oğrenir. Bu iyi bir ismin, yapabileceği en gururlu seyin, olusmasina ortam hazirlar. Cesaretlenmistir, iyi arkadaslar edinmistir, oneriler sunulmustur ve yonlendirilmistir. Kendinde cesaret bulmakta ve kendine toprak edinmektedir. Beraberinde getirdiği tum parayi, kazanabildiği kadariyla, buraya yatirmakta ve geriye kalan kismi da  hasat tanrisina havale etmektedir. Iyi adi ona kredi sağlamaktadir. Simdi yaptiklarinin sorumlusu kendisidir ve boylesine bir nehir kenarinda bulunan seksen bin metrekare genisliğindeki arazisi kendisine ve gelecek nesillere gelecek sağlayacaktir. Bu olay o insanin hayatinda cok onemli bir devirdir. Bir zamanlar belkide gorgusuz bir Alman iken simdi artik bir toprak sahibidir, bir Amerikali, pensilvanyali yada Ingilizlere bağli bir sahistir. Artik doğallasmistir ve ismi vilayetin diğer vatandaslariyla birlikte anilmaktadir. Toplumda bir serseri yerine bir vatandas olarak etkili bir yere sahiptir. Bu zamana kadar onemsiz bir sahisken, ilk defa boylesine bir ulkenin vatandasi yada en azindan insan olarak bir değere sahiptir. Ben sadece baskalarindan duyduklarimi anlatiyorum ve hic supheniz olmasin ki onlarin kalbi de parlamakta ve tanimlamasi cok zor olan bir cok duiyguyla calkalanmaktadir. Bir yoktan varolmak, bazi despot prenslerin kolesi olmaktan cikip sehirlerle ic ice topraklara sahip ozgur insan olmak. Bu  ne değisimdir? Değisimin disinda bu insan bir Amerikali olmaktadir. Bu buyuk metamorfozun iki turlu etkisi vardir. Avrupali onyargilarin tamamini siler, o itaat mekanizmasinin ve gucun ona oğrettiği gurursuzluğu unutturur ve bir acidan diğerine gecerek bazen faazlasini da unutmaya eğilimli olur. Eğer iyi bir insansa geleceğe yonelik iyi planlar yapar,Cocuklarini kendisisnin aldiği eğitimden daha iyisiyle eğitmeye calisir, geleceğini dusunur ve o zaman hic hissetmediği kadar cok calisma arzusu hisseder. Gurur icinde yerlesir ve kanunlar elverdiği kadariyla ona onculuk eder, onlara uyar ve icinden gelen bir minnettarlikla Doğuya, tum bu mutluluğun ve zekanin alindiği ve simdi korumasi ve kanatlari altinda yasadiği oadaya ozgu hukumete yonelir. Bu yansimalar onun icin iyi insani ve iyi olayi meydana getirir. Siz  zavalli Avrupalilar. Siz kendinden yuksektekiler icin calisanlar. Siz kiliseye, lordlarina, hukumetine demet demet emek sunmak zorunda birakilanlar, eh kalirsa birazda kendilerine emek harcayanlar. Siz bir av kopeği yada durmadan yalanip duran bir kopek kadar dahi onemsenmeyen insanlar. Siz sirf elinden alinamadiği icin tabiatin havasini soluyabilenler. Size tarif ettiğim bu olaylar olduğu zaman bir insanin hissettiği duygulari hisedebilme ihtimaliniz olan tek yer burasidir. Bu kiralanmamis ve vergilendirilmemis topraklar uzerinde insanlari bizim buyuk islerimizde ve mutluluğumuz icinde yer almaya davet eden tek sey tabiat kanunlaridir. Bircoğu, anayasal kurallari hice sayarak kotuluklerini de beraberlerinde getirmislerdir ve kendilerine sunulan avantajlari hice saymislardir ve kanunlarimiz tarafindan cezalandirilincaya kadar eskiden beri suregelen kotuluklerine devam etmislerdir. Buraya gelen herkesbasarili mi olacaktir? Tabii ki hayir. Yalnizca caliskanlar, durustler, ve emek sarfedenler basarili olacaktir. Bu gecis doneminin calismaya yonelttiği ve muvaffakiyete ve onlarin guclu donemlerinde doğan cocuklarini iyi yonlendirmeye yonelttiği insanlara ne mutlu. Ve babasindan miras olarak bir pacavradan baska birsey kalmayanlar da unutmasinlar ki o ebeveynler onlari mutlu edebilmek icin buralara gocmuslerdir. Diğerleri bu dehsetli sahneden korkuya kapilmislardir ve bu yeni gururlari onlari tarlalara yonelteceği yerde onlar issizliklerini muhafaza etmekte direnmislerdir. Bir parca toprağa sahip olduklari fikri kendilerini avutmalarina yetmektedir. Etrafi verimlilikle cevrili olduğu halde zamanlarini bos bos oturarak gecirmektedirler. Bos bos otururlar ve hicbir seye yaramayan uğraslarla zaman oldururler. Almanlar genelde tum Avrupalilardan durust ve akilli olduklari icin kendilerini diğer varlikli toprak sahiplerine kiralarlar ve ciraklik doneminde isin tum inceliklerini oğrenirler. Diğer insanlarin calismalarini izlerlerve ayni seyleri uygulamak icin dayanilmaz bir istek duyarlar. Bu kuvvetli fikir onlari hic bosa cikarmaz ve ağir basliliğin gucuyle, cimrilik olmadan, en iyi uretimi yaparak hep beraber basarili olurlar. Almanya’dan ilk geldikleri zaman saskinliklari cok buyuktu, burasi onlar icin bir ruyaydi. Ayni zamanda buradaki celiski de cok buyuktur. Kendi hhemsehrilerinin her yere dağilmis olduklarini gorurler ve tek bir kelime bile Ingilizcenin konusulmadiği ulkenin her yerini gezerler ve insanlarin adlarinda ve dilinde Almanyayi gorurler. Onlar bu kita icin ve kismende pensilvanya icin kazanilmis  bir insandir. Basarisinin bir kismini bu insanlara borcludur. Amerikadaki en iyi değirmenleri onlarin mekanik zekasina borcluyuz, yalniz bu kadarda değil ayni zamanda en iyi at takimlarini ve bircok diğer avantaji onlara borcluyuz. Yasadiklari surece bu guc ve bir nevi kolelik birikimi onlari hic yanliz birakmaz.  
         Iskoclar ve Irlandalilar belkide kendi ulkelerinde daha fakir ama sivil olmanin avantajlarindan daha cok faydalanarak hayatin tadini cikariyorlardi. Yeni hayatlarinin etkileride onlari fazla etkilememektedir ve bu etkisonsuza dek devam etmeyecektir. Farkliliklarin ne zamandan beri suregeldiğini bilmiyorum ama her oniki aileden Iskocyalilarda yedisi, Almansa dokuzu, Irlandaliysa dort tanesi basarili olmaktadir. Iskocyalilar caliskan ve idareli insanlardir ama kadinlari Alman kadinlari kadar ağir sartlarda calisamazlar obur taraftan onlarda tarla islerinden daha iyi anlarlar ve bu konuda kocalariyla yaris daho yapabilirler. Bu yuzden tabiatin ortak cilveleri disinda uğrasmalari gereken hicbir sey yoktur. Irlandalilar cok fazla basarili olamazlar, icki icmeyi ve tartismayi severler, cok hircindirlar ve hemen silaha sarilirlar ki bu hersey icin yikim olur. Diğerlerine gore ciftcilik konusunda daha cahil olmalari gerekir aslinda ama bu belkide calisma sahalarinin az olmasindan ve evde is yapamadiklaridandir. O krallikta topraklarin nasil paylasildiği konusunda bircok sey duymustum, tarihte uğradiklari istila onlarin yerlesim yerlerini yikmistir ve onlar icin buyuk bir zarar olmustur. Bazilarinin sahip olduğu cok az topraklar da sonsuza kadar kiralanmistir ve kiralayanlar her dortyuz metreye bes gine  kira veriyorlardi. Buradaki fakirler Avrupanin diğer yerlerindekilerden daha kotu teslim olmuslardir. Kolayca yetistirdikleri patatesler belkide tembelliği tesvik etmektedir, ucretleri cok dusuktur ve viskileri cok ucuzdur.  
          Bunlar uzerinde tam olarak bir gozlem yaomaniza imkan yoktur cunki her zaman icin her konuda istisnalar olacaktir. O kralliğin değisik yerlerinden gelen Irlandalilarin kendileri birbirlerinden dahi cok farklidirlar. Bu ilginc yerin icinden cikmak cok zordur . Insanlar doğal olarak o kadar kucuk bir adada yasayan bir Irlandali ancak bir tek tip Irlandali olabilir diyecektir ama malesef oyle değil, yeteneklerinden tutunda calisma asklarina kadar her seyleri birbirinden değisiktir. 
          Diğer taraftan Iskocyalilar tumuyle endustriyel ve birikimcidirler, yerlesebilecekleri bir arziden fazla birsey istemezler ve hepsi basarili olacağindan emindirler. Calisirken karsilastiklari tek eksiklik, bazen arayip bulmayi zorunlu kilan Amerikan mantiğidir. Cok az defa ağac gormus bir insan icin ağacin nasil kesileceğini, doğranacağini ve trenlere yukleneceğini oğrenmek kolay değildir. 
          Basarili ailelerle gorusmeyi ve konusmayi cok sevdiğim icin bu mektubumu buraya 1774’te gelen durust bir Iskocyali Ibrani ailenin tarihinden bahsederek kapatmak istedim ve bu size Iskocyalilarin endustrilerini uygulayacaklari bir yer bulabildikleri zaman neler yapabileceklerinin orneğidir. Ne zaman yeni bir yerlesim yeri kurulduğunu duysam yilda bir iki kez onlari ziyaret ederim. Bunu yapmaktaki amacim her yerlesimcinin gelisimini adim adim izlemek her ailenin kendine has mizacini ve buyuk bir doğa cevresinde basarilarinin sebeplerini arastirmak, onlarin endustrisindeki değisiklikleri , yaraticiliklarini, icatlarini kontrol etmektir. Hepsi fakir olduklarindan hayatlari akillilik ve acik gozluluk gerektirmektedir. Aksamlari onlarin hikayelerini dinlemeye bayilirim, beni yeni fikirlerele donatirlar, onlarla oturrurum ve gecmisteki anilarini dinlerim ve gorurumki bircoğunda Tanriya ve Hukumete buyuk bir bağlilik vardir. Bircoğu iyi anlatilmis birer vaaz olan bircok nasihatta bulundum. Bir yerde tembellik ve vurdumduymazlik gorduğumde bircok isin altindan kalkmis olan bu insanlaricin iyi birseyler yapmaktan kimse alamazdi beni. Iskocyanin yuksek, bos, kirac, soğuk alanlarinin yerine bu orta kisimlardaki verimli ciftliklere terfi etmek cok buyuk bir mutluluk ve en tatminkar gecis olsa gerek. Alttaki dialog sonralari ziyaret ettiğim bir yerlesim yerinde gecmistir.
-- Selam dostum, nasilsin? Seni gormek icin elli kusur mil yol geldim. Kesim dikim isleri nasil gidiyor?
-- Cok guzel bayim. Cesurca balta kullanmayi oğreniyoruz, sanirim bu isin ustesinden geleceğiz, Yeterince cok yiyeceğimiz var, ineklerimiz sağa sola kosturuyor ve aksamlari sutle dolu olarak eve donuyorlar. Burasai iyi bir memleket. Tanri krali ve William Penní korusun. Eğer sağliğimizi koruyabilirsek bircok sey yapabileceğiz.
--Ağac eviniz cok guzel ve aydinlik gorunuyor. Nereden aldiniz bu keresteleri?
--Komsularimizdan biri Ingiliz ve bize kestane ağaclarindan kereste cikarmayi oğretti. Simdilik ahir yapmaya yetecek kadar kereste cikardik ama zaman bulabilirsek burada cok guzel kerestelik ağaclar var.
--Peki binayi kim insa ediyor? Sanirim bu isten anlamiyorsunuzdur henuz.
--On yil once buraya gelmis olan bir hemserimiz insa ediyor ustelik ikinci urunu depolayincaya kadarda vade tanidi. 
--Peki tarlalariniza ne ucret odediniz?
--Kilometre basina seksen bes silin, yedi yilda geri odemeli 
--Ne kadar araziniz var.
--Altmis kilometrekare.
--Bu baslangic icin yeterli. Arazinizin ekime hazirlanmasi zor mu?
--Evet, yeterince zor ama hazirlanmis bir sekilde satin almamiz daha zor olacakti cunki o zaman hic ağacimiz olmayacakti ve ben ağaclari cok seviyorum. Bence arazi onlarsiz bir hictir
-- Hic ari bulamadiniz mi henuz?
--Hayir, Hem bulsak bile onunla ne yapacağimizi bilmiyoruz ki.
--Merak etmeyin ben size bir bir anlatirim.
--Cok naziksiniz. 
--Elveda durust adam, tanri seni basarili kilsin, ne zaman ki filan yere gidersen J.S.yi ara. Sana cok iyi davranacaktir.Ona ciftliğinden ve ailenden iyi haberler getirdiğini soyle.
 Iste boyle onlari ziyaret eder, evlerini incelerim, yaraticiliklarini, değisik yontemlerini ve bildikleri herseyi uygulamalarini ve hissettiklerini incelerim. Bunlar benimle paylasacağiniza emin olduğum duygulardir. Buradan benliğinizin insan sevgisiyle dolduğunu hissediyorum. Gelecekteki servet ve nufusun esaslarini bu mutevazi cati altinda dusunmek bir avukatin burosundaki birikmis dava kağitlarina bakmaktan daha iyi değilmidir. Dunyanin tedrici olarak nasil yerlestiğini ağzini acan batakliğin nasil hos bir mezraya, kaba tepelerin hos bir tarlaya donustuğunu incelemek ve neseli islik seslerine, koy sarkilarina, daha once vahsetin haykirisi haric  hicbir sesin duyulmadiği bu yerde, baykusun otusu yada bir yilanin tislamasina kulak vermekten daha iyi değilmidir? Luksten, zevk ve zenginlikten yorgun dusmus bir Avrupali burada yeni olduklari kadar etkileyici olan bir dizi ilgincmanzarada hos bir rehavet bulabilir. Simdi bircok kubbesi ve satosu olan Ingiltere bir zamanlar boyle ağaclik ve bataklik bir yerdi. Sanat ve ticarette  onde gelen sakinlerinin  resimleri bizim komsularimizinki gibi yapiliyordu. Simdi bu ulke gelisecek ve az once anlattiğim gozlemlerin aynisi yapilacaktir. Gelecek nesiller zevk ve heyecanla mumkun olursa su yada bu munferit yerlesim bolgesinin gecmisi arastiracaktir.  
      Peki Iskoclarin genelde Irlandalilardan daha dindar, daha sadik, daha durust ve caliskan olmalarinin sebebi nedir? Mili yansimalari ima etmek amacinda değilim,Allah korusun, o insana yakismaz, kaldiki bir Amerikaliya. Fakat insanlarin kendiliklerinden meydana gelmediklerinive farkliliklarinin ya hukumetten yada diğer yerel sartlardan kaynaklandiğini bildiğim icin bu buyuk milli farkliliği olusturan bazi guclu sebeplerin olmasi gerektir. Britanya’nin Kuzeyi Orkni”ler ve Hebrides Adalari hakkinda Iskoclarin anlattiği hikayelere uygun olarak pek cok bakimdan onlar insan yerlesimi icin uygunsuz gorulmektedir. Buyuk koyun mezrasi olarak yaratilmis gibidirler. Pekiyi bu ulkelerin insanlarini buraya gelmekle kim ayiplayabilir Bu buyuk kita zamanla Avrupa’nin en fakir kisimlarini icine almalidir ve bu Amerika daha iyi tanindikca ve savasi vergilendirme, zulum ve sefalet oralarda arttiği surece olacaktir. Hebrides sadece suclular icin uygun bir mekan gibi gorunmektedirve suclulari Virjinya tada Maryland’dan cok oraya gondermek daha iyi olacaktir. Anavatanimiz, Amerikadaki bu en iyi, en hos iki eyalete ne garip ne hos bir iltifatta bulunmustur. Bu bakimdan Ingiltere cok yanlis fikirlere sahip olagelmistir. Ceza olarak amaclanan seyler pekcok kisinin ikbali olmustur. Suclu diye getirilenlerden coğu simdi zengindirler ve kendilerini  kanunsuzluğa iten ihtiyaclarin istiraplarina yabancidirlar. Caliskan, ornek, faydali vatandaslar olmuslardir. Ingiliz hukumeti o adaylarin en kuzeydekini ve kurak olani almali ve durust, ilkel Hebritleri bize gondermeli ve faziletleri ve eskiden beri suregelen fakirliklerini odulu olarak   buraya, bu guzel topraklara yerlestirmeli. Ve onlarin yerine kendi kotu evlatlarindan olusan bir koloniyi yerlestirmelidir.Iklimin siddeti, mevsimlerin hasin olmasi, toprağin kurakliği, denizin firtinali olusu zaten yeterince ceza ve bela olmaktadir. Onlarin suclariyla verdikleri zarara karsilik vermek icin daha uygun bir ortambulunabilir mi? O Adalarin bazilari butun kotu ruhlarin gonderilmesi gereken bir Buyuk Britanya cehennemi olarak dusunulebilir. Bu basit operasyonla iki esas amaca hizmet edilmis olur. Iyi insanlar goc suretiyle daha mutlu kilinir ve kotu olanlar olmalari gerektiği yere yerlestirilirler. Birkac yil icinde o soğuk bolgeye gonderilme korkusu onlar uzerinde gocten daha guclu bir etki birakacaktir. Burasi cezaevi değildir. Eğer ekmeği asi olmayan umitsiz bir Ingiliz fakiri olsam, utanma duygum olmasa boyle bir goce minnettar olurum. Nasil ve hangi sekilde zuğurt bir insanin buraya ulastiği pek onemli değildir. Cunki eğer o akli basinda, durust ve caliskan ise Allahtan isteyecek baska birseyi yoktur. Birakiniz calissin, kendini rahat rahat gecindirebilecek firsatlari yeterince olacaktir hatta biraz toprak almak icin bile, ki bu sağlikli ve calisabilecek durumda olan insanin en buyuk arzusu olmalidir, yeterince firsat elde edebilecektir. Ifadenin tam anlamiyla bu ulkeye cirilciplak gelmis bir adami taniyorum. Bir Ingiliz savas gemisinde bahriyeli olan bir Fransizdi saniyorum. Halinden hosnut olmayip elbiselerini cikarip kiyiya yuzmustu. Orada elbise ve arkadas edinip sonralari New York eyaletinin Chester bolgesind e olan Maranet’e yerlesti. Evlendi ve cocuklarinin her birine guzel bir ciftlik birakti. Kanada sinirlarinda yerliler tarafindan esir alindiğinda henuz oniki yasinda olan bir baskasini taniyorum; Albani’ye ulastiğinda kendisini bir terzinin yanina cirak olarak veren bir beyefendi tarafindan satin alindi. Doksan yasina kadar yasadi, arkasinda her biri mal mulk sahibi olan kalabalik bir aile birakti ve ben coğunu taniyorum. Pekiyi hangi caliskan Avrupali umitsizli_e kapilabilir.
        Avrupa’nin bir tarafindan gelip vatandas olduktan sonra buyuk atamizin sesine canla basla kulak versin ki o “Kiyilarima hos geldin sikintili Avrupali , yesil tarlalarimi, gemilerin gectiği irmaklarimi ve yesil dağimi gorduğun an kutlu olsun. Eğer calismak istersen senin icin ekmeğim var, eğer durust, akli basindave caliskansan sana  bahsedecek daha buyuk odullerim vark; rahatlik ve bağimsizlik. Sana gecinmen icin tarlalar, giyinmen icin elbiseler, kenarina kurulman  ve cocuklarina nasil zengin olduğunu anlatmak icin rahat bir somine ve uzerinde uyuman icin mutevazi bir yatak vereceğim. Bunlarin yaninda seni ozgur bir insanin dokunulmazliklaritla  donatacağim. Eğer cocuklarini dikkatle eğiteceksen ve onlara Allah’a sukretmeyi ve devlete o birsuru insani buraya toplayip mutlu etmis kuruma saygi gostermeyi oğret.  Torunlarinin da gecinmelerini sağlayacağim ve bu her iyi insana bu en kutsal en guclu ve dileyebileceği en ciddi dilek ve olduğu zaman en teselli edici oneri yada manzara olacaktir. O halde yuru, calis ve ciftcilik yap. Zengin olacaksin, yeterki adil, kiymetsinas ve caliskan ol. 

0 comments:

Post a Comment