rss
email
twitter
facebook

Monday, November 23, 2009

Özgüven

Ralph Waldo Emerson


Özgüven


“Ne te quasiveris extra.”[1]

“Yıldızı kendisidir insanın
Ve dürüst ve mükemmel insanı
Ortaya çıkaran ruh,
Hükümdarıdır her etkinin, kaderin, ışığın;
Bir şey ona ne erkendir  ne de geç
Bizim meleklerimiz işlerimizrdir, iyi ya da kötü
Hala terkimizde yürür ölümcül gölgeleden bir güruh.”
Beaumont and Fletcher’in Dürüst İnsanın Talihi adlı eserinin girişinden.

Gayr-i meşru çocuğu kayalara fırlatın
Dişi kurdun memesiyle emzirin
Tilki ve kartalla kışlatın onu
Ayakları sürat olsun, elleri kudretin eli


            Geçenlerde tanınmış bir sanatçının yazdığı geleneksel değil orijinal olan birkaç mısra okudum.  Konu ne olursa olsun, insanın öylesi mısralarda her zaman bir uyarıyı işitiyor.  İçerdiği düşüncelerden  çok onların insana aktardığı duygu daha önemli.  Deha denilen şey kendi fikrimize inanmak sizin için yüreğinizin derinliklerinde doğru olanın bütün insanlık için doğru olduğuna inanmaktır. Varlığı içinizde olan fikri açığa vurunca bir de bakarsınız onun evrensel anlamı olduğunun görürsünüz; çünkü yüreğin derinliklerinde saklı olan zamanla herkesin aşinası olur-ve ilk fikirlermiz kıyamet tamtamlarıyla tekrar bize döner. 
            Zihnin sesi herkesin aşinası olduğundan Musa, Eflatun ve Milton’a atfettiğimiz en yüce değer geleneklere ve kitaplara kafalarını takmamaları  ve başkalarının değil kendine ait olanfikirleri terennüm etmeleridir.  İnsanla ozanların ve bilgelerden oluşan semadaki parıltısından çok kendi içinden çıkıp kafasını aydınlatan ışık huzmesini farkedip seyretmeyi öğrenmelidir.  Fakat insan onu kendisine ait olduğundan dolayı farkına varmadan bir kenara koyar.  Her dahiyane eserde kendimizin kabul görmeyen düşüncelerinin farkına varırız; bize yabancılaşmış bir görkemle geri dönerler.  Büyük sanat eserlerinin bundan daha etkili bir dersleri yoktur.  Onlar bize bütün haykırmaların diğer tarafta oldukları zamandakinden daha fazla iyi niyetli metanetinin eşlik ettiği kendi samimi izlenimlerinize sımsıkı sarılmanızı ögretirler.  Aksi halde yarın bir yabancı bizim her zaman üzerinde kafa patlattığımız şeyleri aynen bize anlatacaktır.  Ve biz kendi fikrimizi utanç duyarak başkasının ağzından duymak zorunda kalacağız. 
               Her insanın eğitiminde kıskançlığın cahillik taklidin intihar olduğu, ister iyi ister kötü olsun kendi kısmetine düşene sahplenmesi gerektiği, uçsuz bucaksız evrenin iyiliklerle dolup taştığı, besleyici mısır tanelerinin sadece kendisine ekip biçmesi için verilen alana bahşedilen emeği vasıtasyla elde edebileceğine dair bir kanıya vardığı anlar vardır.  İnsanın içindeki güç doğası itibariyle yenidir ve onun gücünün neye yetebileceğini kendinden başka hiçkimse bilmez.  Denemedikçe kendisi de bilmez.  Bir yüzün bir karakterin bir gerçeğin, diğerleri varken onda büyük izlenimler bırakması nedensiz değildir.  Hafızadaki heykelin maziden kalan bir armonisi vardır.  Göz güneş ışığının düştüğü yere konarki o hususi ışığın varlığına delalaet edebilsin. Biz kendimiz ancak yarım yamalak açığa vurur ve hepimizin temsil ettiği ilahi fikirden utanırız.  O dağıtım dengeli ve iyi meseleler olarak güvenle inanılabilir.  O halde aslına uygun olarak aktarılsın, fakar Tanrı eserini korkaklarla tecelli ettirmeyecektir.  İnsan bir işe yüreğini koyar ve elinden gelenin en iyisini yaparsa huzur ve neşe bulur.  Bunun aksine yaptığı veya söylediği  hiçbir şey ona huzur vermeyecektir. Bu kurtarmayan bir kurtuluştur.  Bu çaba içinde dehası onu terkeder onu; ne ilham perileri ne keşif ne de ümit kalır geriye. 
            Kendinize güneviniz, he yürek o demir halatın etkisiyle titrer.  İlahi yazgının sizin ve çağdaşlarınızda oluşturduğu toplum ve olayların bağlantıları için bulduğu yeri kabul ediniz.  Büyük insanlar her zaman öyle yapmış, zamanın dehasına kendilerini emaet etmiş, mutlak anlamda güvenilir olanın kalplerinde olduğunu, elleriyle iş yaptığını ve varlıklarının her zerresinde hüküm sürdüğünü ifade etmişlerdir.
            Biz buradan itibaren insanız, zihnimizn derinliklerinde o aynı aşkın yazgıyı kabullenmeli ve korumaya alınmış bir köşedeki ufaklıklar ve düşkünler, devrimden kaçan korkaklar değil, Tanrı’nın gayretine uyan Karmaşa ve Karanlığa meydan okuyan rehberler, kurtarıcılar ve vasileriz.
            Bu metnin üzerinde çocukların bebkleri ve vahşilerin yüz ve davranışların ne şahane kehanetler bahşediyor doğa bize!  O bölünmüş ve asi kafa aritmetiğimizle amacımıza ters olarak hesapladığı güç ve vasıtaları için o duyguya olan güvensizlik, amam bunlar olmamıştır. Onların zihinleri bir bütünlük arzetmekte olup gözleri henüz zaptedilmemiştir ve yüzlerine baktığımızda apışıp kalırız.  Çocuklar kimseye uyum sağlamazlar, herkes onlara uyar.  İşte bu nedenle bir tek bebek gennellikle onunla bebk gibi konuşup oynayan ,dört veya beş yetişkine denktir.  İşte bu yüzden Tanrı gençliği, ergenliği ve yetişkinliği daha az lezzet ve cazibeyle donatmamış, aksine kendi başlarına ayakta durmaları kaydıyla  herbirini kıskançlık uyandıran özellikler, güzellikler ve isteklerle donatmıştır.  Sizinle ve benimle konuşmuyor diye gençliğin güçsüz olduğunu sanmayın.  Aman dikkat!Yan odada onun yeterince açık seçik ve vurgulu.  Kendi akranlarıyla konuşacağını bilir görünüyor.  O halde ister çkingen siter cüretkar olsun,  biz büyükleri çok gereksiz kılmayı öğretecektir.  Rızkından emin çocuklar bir lord kadar  tepeden bakar ki bu sağlıklı insan tabiatının bir davranışıdır.  Salondaki bir bir delikanlı oyun bahçesindeki bir çukur gibidir; bağımsız, kayıtsız, kendi köşesine kurulan, insanlkar ve gerçeklere tepeden bakar, liyakatlerine göre onları delikanlılara özgü o çevi kısa ve özlü tarzlarıyla yargılar ve onların iyi, kötü, ilginç, aptal, hoşsohbet, başbelası diyerek yargılar.  Menfaatlere ve sonuçlara zerre kadar itibar etmez, o bağımsız doğru kararlar verir.  Sizin ona iltifat etmeniz gerek; o size iltifat etmez. Ama yetişkin insan kendi bilincinin zindanına, alkışlara kapanır. Bir kere heyecanla bir şey yapmış ya da söylemiş olsun, o artık kendini seven veya nefret eden yüzlerce insanın  dileklerine dolamış göz kıskacında bir kişidir. Bunun bir Lethesi yoktur.  Eyvahlar olsun ki tekrar o tarafsızlığına bürünebilir!  Kim böylesine büyük taahütlerden kaçabilen kimse, ve gözlem yaptıktan sonra aynı etkiden uzak, ön yargısız, gözünüğ daldan budaktan sakınmayan  ve hiçbir maddi yoldan çeviremediği gözlemlerden yola çıkar ona hiçbir zaman yenilmez. Olıup biten bütün olaylar hakkında fikrini telaffuz ederki mu mahrem değil gerekli göründüğünden insanların kulaklarına ok gibi girer ve onları dehşete düşürür. 
Tek başımıza olduğumuz zaman duyduğumuz sesler bunlardır, amam dış dünyaya adım attığımızda önce azalır sonra işitilmez olurlar. Toplum heryerde üyelerinin adam olması aleyhinde tertipler yapmaktadır. Toplum ortaklardan oluşan, herbir hissedarın geçiminin daha iyi sağlanması için üyelerin kültür ve özgürlüğüü teslim etmekte hemfikir oldukları bir şirkettir.  En çok istenen şey itaattir.  Özgüven onun düşmanıdır.  O gerçeklere ve yaratıcı insanlara değil simlere ve adetlere aşıktır.
Adam olmak isteyen biri itaatsiz olmalıdır.  Ölümsüz palmiyeler isteyen iyiliğin iyiliğin adıyla yolundan dönmemeli, fakat onun iyi ya da kötü olup olmadığını keşfetmelidir.  Hiçbirşey insanın zihninin entegresi kadar kutsal değildir.  Kendinizi kendinize bağışlarsanız bütün dünyanın desteğini arkanızda görürsünüz.  Kilisenin o eski sevgili öğretilerini ban bıkıp usanmadan anlatmayı alışkanlık haline getirmiş değerli bir ziyasterçiye gençken vermek zorunda kaldığım bir cevap geldi aklıma.  Eğer ben tamamen vicdanımın dediği gibi yaşarsam gleneklerin kutsallığını nasıl halledeyim deyince arkadaşım “Fakat bu dürtüler ilahi değil şeytani de olabilir diyecek oldu.  Ben de “Bana öyle görünmüyor, fkat eğer ben şeytanın  çocuğu siem, bırakın şeytanın dediklerinin doğrultusunda yaşayayım.”  Hiçbir kanun benim için benim tabiatımdn kutsal olamaz.  İyi ve kötü denen şeyler, çok çabuk şıuna veya buna dönüşebilecek etiketlerdir; doğru olan tek şey vicdanın sesidir, tek yanlış olan şey de onun tersine olan.  İnsan her türlü muhalefetin karşısında kendisi haricindeki herşe geçici ve sadece ismen varmış gibi kendi yolunda yürüyendir.  Ne kadar da çabuk ünvanlar, rozetlere, büyük topluluklara ve ölü kurumlara kendimizi teslim ettiğimiz düşündükçe utançtan yüzüm kızarıyor.  Dürüst ve ne konuştuğunu bilen her fert beni gereğinden fazla etkiliyor.  Dimdik ayakta ve dipdiri olmam ve gerçeği bütün çıplaklığıyla anlatmam gerekir. 
   
 

  



[1] Kendinin dışındaki şeylerin peşinden koşma.”

0 comments:

Post a Comment